Bir süredir yeni blog yazımın konusunun ne olacağını düşünürken, 24 Kasım tarihi bana yepyeni bir fikir verdi. Öğretmenler Günü sebebiyle bugün geçmişe küçük bir yolculuk yaptım. Bugüne kadar hayatımdan sayısız öğretmen geçti. Bir çok dalda, bir çok kişinin derslerine girdim. Onlarca öğretmenlerim arasında elbette bende çok iz bırakan isim oldu. Bugün bu isimleri sizlerle paylaşmak biraz da onlara saygı duruşunda bulunmak istiyorum.
1993 yılında yani tam 9 yaşındayken kendi kendime şarkı söylemek artık yeterli gelmiyordu. Anneannem ve dedem beni zorla piyano kursuna göndermeye çalışsalar da ve ne yazık ki bana güzel bir klavye almış olsalar da bu konuda başarılı olamadılar. Şiddetle semtimiz Göztepe'deki piyano kursuna gitmek istemedim. Bir yıl sonra gelen ısrarlar sonucunda Müjdat Gezen Sanat Merkezin’in Piyano bölümüne yazdırıldım. Klasik solfej eğitiminin yanı sıra haftanın 5 günü piyano dersi almaya başladım. Bir gün piyano başındayken şimdi adını hatırlayamadığım öğretmenim “Eve gider gitmez annene ben yetenekliymişim” dememi şiddetle vurguladı. Eve gittim; ve annem yorgun argın işten geldiğinde “Anne ben "yetenekliymişim” dedim. Annem de o sırada mutfakta telaşla yemekleri yetiştirmeye çalışıyordu ve “Tamam oğlum” dedi.
O yazın sonunda piyanoda hiç bir şey çalamıyor olsam da piyanoda pozisyon alırken sanki avucumda limon tutar gibi yapmayı öğrenmiştim. Müziğe tapıyor, ancak piyanodan istediğim randımanı alamıyordum. Okullar açılınca ilk işim her kız çocuğu gibi koroya yazılmak oldu. Erkekler sosyal etkinlik kollarında futbol, basket, halk oyunları gibi klasik etkinliklerle ilgilenirken, ben koroda “Atatürk Ölmedi” isimli şarkıyı söylüyordum.
SEVDA KULAOĞLU (1994-1995) (MÜZİK ÖĞRETMENİM)
Koroya girişimle Sevda Kulaoğlu 94-95 yılları arasında temel müzik eğitimi adına bana önemli bilgiler vermiştir. Asıl uzmanlık alanının "Klasik Gitar" olması beni zaten ona aşık etmeye yetmişdi. Sevda Kulaoğlu 94 yılının sonunda bir klasik gitar grubu kurmak istediğini ve aramızdan seçeceği 5 kişiye gitar dersi vereceğini söyledi. İlk atlayan ben oldum. Şiddetle gruba girmemi reddetti. Çünkü her konuya hevesliydim. O da doğal olarak gerekli ilgiyi göstermeyeceğimi düşündü. Daha sonra bir kaç ağlama ve ailemin de ricası üzerine ilk gitarım Raimundo 112’ye kavuştum. Bir Cumartesi günü 10 dakikalık bir eğitimden sonra gitarı hemen kavradım. 2 saat sonunda eve döndüğümde akordumu yapabiliyor, 9. Senfoniyi de tek telden çalabiliyordum. Bir kaç teknik dersten sonra tüm dikkat ve enerjimizi yıl sonunda yapılacak olan 2 saatlik konsere harcamaya başladık. Kendimi öyle bir kaptırmışım ki tarih dersinden 2 alınca tüm sosyal etkinliklerden ve özellikle gitardan sınıf öğretmenimce menedildim. Bu olay hayatımın en büyük cezalarından biriydi. Bu olayla birlikte bir daha Sevda Kulaoğlu’nu göremedim. Şu anda nerede ve ne yapıyor onu dahi bilmiyorum. Bir yerlerde umarım ona olan şükranlarımı hissediyordur.
LALEGÜL ERGUN (1995-1998) BİYOLOJİ ÖĞRETMENİ VE ACIBADEM LİSESİ MÜDÜRÜ
“Önce biraz sıkılacaksınız. Daha sonra boyunuz atacak, zayıflayacaksınız. Bir süre sonra bazı erkekler öğrencilerin sol kulağında küpe olacak. Ayağınızdaki çorap naylon çoraba dönüştüğünde lise bitmiş olacak” İşte bu sözle Lalegül Ergun, okulun konferans salonunda bizi selamladı. O zaman ne dediğine dair hiç bir fikrim yoktu. Daha sonra uzun bir ingilizce cümle kurdu. “ Ne söylediğimi anlayan var mı ?” sorusuna bir tek California doğumlu Hande parmak kaldırdı. Sıcacık gülümsemesiyle “merak etmeyin kısa bir süre sonra anlayacaksınız” dedi. Lalegül Ergun tanıdığım ilk entellektüel, sanat sever, güler yüzlü, müthiş disiplinli öğretmenimdi. İnanılmaz bir karizması vardı. Girdiği her ortamı aydınlatabilen bir enerjisi vardı. Onu tanımak benim için büyük bir gururdur. Bugün bildiğimiz ingilizcenin ilk temeli Lalegül Hoca , Vatan Barlas ve ekibi sayesinde olmuştur. 1998 yılında görevini bırakmasıyla İstek Özel Acıbadem Lisesi bir daha hiç bir zaman kavuşamayacağı altın günlerini yitirmiştir. Bugün ona bu yazımla bir kez daha teşekkür ediyorum.
BEYSUN DENİZ ORTAÇ-ESRA ORUÇ ÖZTÜRK (1997-2001) (MÜZİK ÖĞRETMENLERİM)
1997 öğretim yılının başında müzik derslerine Esra Oruç isimli genç bir hanımın gireceğini öğrendik. Esra hocamız çok çok kısa bir sürede benim müzikal yeteneğimin farkına vardı ve Beysun hocayla birlikte ilk orkestramızı kurmamıza ön ayak oldu. İstek Özel Acıbadem Orkestrası mezunlarından sonra 1997 yılında yeniden şekillenmiş yepyeni başarılara yelken açmaya hazır hale gelmişti. İlk yıl kadro: Vokalde Öykü Gürman, Sine Büyüka, Gözde Umur, klavyede Mert Eryüksel, davulda Hakkı Arıkan ve tabii ki gitarda bendeniz vardı. İlk verdiğimiz konserde, akordu hiç tutmayan kırmızı Ibanez gitarım ve Bart Simpson t-shirt’ümün uzun yıllar konuşulacağını hiç düşünmemiştim. Ertesi yıl Beysun Hoca, Öykü’nün gitmesiyle kadroya müthiş bir isim getirdi. Vokalda artık Gülnur Gökçe vardı. Gülnur’la yeniden şekillendirdiğimiz orkestra, bir çok ödül aldı ve birçok canlı yayında, organizasyonda konser verdi. 1999 yılında Esra hocanın, 2000 yılında ise Beysun hocanın görevlerinden ayrılması. İstek Acıbadem Orkestra’sının belini büktü. Zaten 2000 yılında Gülnur’un mezun olması bizi bir dibe sürükledi. Esra ve Beysun hocanın yetenekli bulduğu isimler ben dışında bugün Türkiye’nin önemli ve ünlü müzisyenleri arasına girdi. Emeklerini ödememiz imkansız.
FİGEN GÖZOĞLU (1998-1999) İNGİLİZCE ÖĞRETMENİM
Sırf müzikle ilgili olmaktan ve ergenlik çağına da girmemle tüm derslerim felaket kötü bir hal almış, biraz olsun İngilizce iyi olur diye düşünürken, on da bile başarısız olmaya başlamıştım. O yıl ki ingilizce derslerine Figen Gözoğlu’nun gireceğini öğrenince beynimden vurulmuşa döndüm. İstek Acıbadem’in en otoriter, en sert hocası artık benim hocamdı. Beni çok severdi, ingilizcem o yıl çok kötü olunca benden nefret ediyor numarasını öyle güzel bana yedirdi ki, sürekli kahroluyordum. O yıllara geri dönsem ilk işim deli gibi onun derslerine çalışmak olurdu. Bana olan o sevgisini hakkedemedim. Üstelik ondan zayıf aldığım günlerde azar işitmemek için okula gelmemezlik yapıyordum. Bugün geriye dönüp baktığımda onun sıcacık yüreği hala içimi ısıtır. Onu gördüğüm zaman aslında sizden çok şey öğrendim ancak kusura bakmayın. Ben tembel bir öğrenciydim demek isterim hep. Figen Gözoğlu, İstek Özel Acıbadem Lisesi’nin en en en iyi İngilizce Öğretmenlerindendi. Bugün çeşitli meslek dallarında kariyer yapan birçok kişi onun sayesinde ingilizce konuşuyor. O tam anlamıyla üstün bir eğitimciydi. Yıllar sonra eşimin de öğretmenlik yaptığı dönemde anladım ki Figen Gözoğlu o otorite ve sertlikte çok haklıymış ve iyi ki yapmış. Bugün hala onunla haberleşebilmem benim için bir mutluluk, öğrencisi olmak ise büyük gururdur.
BERNA BEZCİ (1999-2000) İNGİLİZCE ÖĞRETMENİM+(2000-2002) İNGİLİZCE DRAMA
Literature derslerimizin sevimli meleğiydi o. Ne yalan söyliyeyim ben ona aşıktım, hayrandım. Neden aşıktım çünkü o hep gülüyordu. O her derdimin yanındaydı. O tam bir anneydi bana. Lise 1’in başında İngilizce Drama Klübünü kurdu. Beni de önemli bir rolle sorumluluk altına soktu. İlk başta projeye pek inancım yoktu. 1 yıl aralıksız çalışılacak ve dekoruyla, kostümüyle bir oyun oynanacaktı. Berna Bezci ve arkadaşları o yıl müthiş bir oyuncu kadrosu kurdu. İnanılmaz bir kalabalığa yıl sonu, oyunu oynadık. Tek kelimeyle Acıbadem’i kasıp kavurduk. Ertesi yıl bir daha denedik ve aynı sonucu yine elde ettik. 2001 yılının bitimiyle, maalesef o da görevini bırakmak zorunda kaldı. Onun gidişi beni bitirdi. O hep yanımda, benim destekçimdi. Onun gidişiyle ve mezun oluşumuzla bir kopma yaşadık. Böyle olsun istemezdim. Ancak hayat bazen insanları ayrı koyabiliyor. Şimdi duydum ki adalarda bir okulda görevine devam ediyormuş. Umarım iyidir.
HALİT ÇAKAR (2000-2001) İNGİLİZCE ÖĞRETMENİM
Bu uzun boylu, pos bıyıklı adamı okulda hep görüyor, ancak nasıl biri olduğunu asla anlayamıyordum. Lise 2’de dil bölümüne girmemle Halit Hoca’nın öğrencisi oldum. Halit Hoca müthiş entellektüel, müthiş duygusal bir adamdı. Ölü Ozanlar Derneği filminin baş kahramanıydı o. Sanata ve sanatçıya çok değer verirdi. Dolayısıyla bana da çok kıymet verir ama çaktırmazdı. Bir gün provalarda olduğum zaman sınıfa “ Bu okul bu çocuğa niye burs vermiyor” diye söylenmiş. Çok sevindim tabii böyle düşünmesine. Bunalımlı zamanlarımda (sivilce dönemi-no girl friend) yazdığım şiirleri ve şarkı sözlerini heyecanla okutmak istedim. Hiç birini beğenmedi. Yazmaya devam dedi. Ve desteğini esirgemedi. Yıl sonuna doğru ansızın görevinden ayrılmış olması sınıfı büyük şoka uğrattı. Kendisini bırakmayacağıma söz verdim. İlk işim yeni okulunda onu ziyaret etmek oldu. Yine çaktırmadı ama çok sevinmişti. Uzun uzun sohbet etmiştik. Beni güzel sözlerle uğurladı. Bir iki yıl sonra yeniden izini buldum ve aradım. Artık beni unutmuştu. Buz gibi bir sesle o an aramamdan rahatsız olduğunu anladım. Görüşmek istediğimi söyledim. Kibarca reddedince anladım ki Halit Çakar tarih olmuşdu. Onu bu hale getiren ne oldu bilmesem de hayatımdaki önemli öğretmenlerimin arasından hiç silinmeyecek.
ESİN YILMAZER (2000-2002) İNGİLİZCE ÖĞRETMENİM
Lise 1 ‘de derslerimize girmesiyle hayatının her anına şahit olacağımı ve en yakın dostlarımdan biri olacağını bilemezdim. O zamanlar gencecik ve bekar bir kızdı Esin hoca. Kocaman kalbi vardı. Sevecendi, otoriterdi ama bende tutmadı. Ona yapmadığımı bırakmadım. Derslerinin bir çoğunu sabote ettim. Ancak onu hiç üzmedim ve kızdırmadım. Ona çektirdiklerimi ve vefa borcumu ödemek için Lise 2’de verdiğim yıl sonu konserinde birlikte “Tears in Heaven” parçasını söyledik. Şarkıyı o güzel sesiyle çok güzel söyledi. Mezuniyet sonrası görüşmelerimizi hiç kesmedik. Eşi yakın arkadaşım, oğlu da yeğenim oldu. Esin ablanın hala hayatımda olması benim için çok önemlidir. Ayrıca hayatımın olmazsa olmazlarındandır. Artık O benim Esin ablamdır, gerisi teferruattır.
Burada aslında yazılacak bir çok isim var. Berna Karaa, Rahmi Çandar, Melike Oğuzhan, Fethi Engin vsr... ancak hepsiyle ilgili tabii ki yazmam çok zor. Hepsinin hayatımızda yeri büyük oldu. Buradan ismini sayamadığım diğer öğretmenlerimin de ellerinden öper, Öğretmenler Günü’nü kutlarım.